Hakkımda

20 Aralık 2010 Pazartesi

TA TU TA...

Esteban'la Assos'a giderken Ayvacık köyünden geçmiştik. Yol kenarında gördüğümüz zeytinyağlarını tatmak için durduğumuzda elleri ojeli, ayağında spor ayakkabı, başında yazma, üstünde şalvar olan bir kadın eşek kovalıyordu. Çok şaşırdım. Sonra sorduk, Ta Tu Ta'dan bahsettiler bize.


TaTuTa, uzun adıyla "Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi, Gönüllü Bilgi ve TecrübeTakası"; Projesi, tatili deniz kıyısında güneşlenerek geçirmek yerine çiftlik yaşamını tercih edenler için yeni bir olanak.





Şehir hayatından sıkılıp tatilini doğa ile içiçe geçirmek isteyenlere yeni bir alternatif sunuluyor. Soframıza gelen ürünlerin kaynağından habersiz tüketicinin, üreticiyle buluşması olarak adlandırılan "TaTuTa Projesi" doğayla içiçe olmak isteyenleri bekliyor...

32 noktasında bulunan 69 çiftlik...

"TaTuTa Projesi" Erzurum'dan Samsun'a, Tokat'tan Antalya'ya, Çanakkale'den Fethiye'ye kadar Türkiye'nin farklı bölgelerindeki 32 ayrı noktada yürütülüyor.


Ayrıntılı bilgiye ve çiftliklerin listesine ulaşmak için http://www.bugday.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Çift Sarılı Protesto...

Benim her ne kadar aram olmasa da, son zamanlarda pek bir konuşulur oldu kendileri. Öğrenci protestolarında, Meclis'te, bakanlarin, gazetecilerin üstünde, başında, kelinde, göbeğinde. Herkes birşeyler söylüyor hakkında. Yok nimettir atılmaz, yok ekmek olmasa da o vardır, yok zengin fakir ayırmaz falan diye...

Benim sevgili sevgilim, 2004 yılında yumurtanın başka bir yüzünü alıp kısa film çekmişti. Bu kadar hakkında konuşulurken bizden birsey gelmezse olmazdı:)) Şimdi o yumurtaları tozlu raflardan (!) çıkarma vakti geldi.

Hep asi, sinirli, protestocu ya da hep sesi soluğu çıkmadan tavada, tabakta ööyylece duran birşey değil yumurta. Bu da bizim protestomuz..:) Iyi seyirler efenim...

Olur da videoyu izleyemezsiniz falan, panik yapmayın!!! Arkaniza yaslanıp sadece tıklayın...

7 Aralık 2010 Salı

İleri Demokrasi...

Bu blogu ilk açtiğimda "her türlü yaratici fikir, etkinlik, oluşum, kıpraşım ve çapraşım içindeki şeylerden sizleri haberdar edeceğim" demiştim. Ancak bu haber blogtaki diğer haberler gibi değil. Birkaç şey söylemeden geçemedim.

Geçtiğimiz hafta RTE'nin rektörlerle olan toplantısını biliyorsunuz. Orada verilen ileri demokrasi dersini de biliyorsunuz. Ama bilmediğinizi düşündüğüm birşey var. 19 yaşındaki hamile bir öğrencinin "hamileyim, vurmayın" dediği halde polis tekmesi ve jopuyla ölen bebeği... Yine bir öğrencinin karakola götürülüp, hastanelik edildiği...

Bu fotograflari burada yayinlamayacagim. İsterseniz güncel haber sitelerine bakabilirsiniz. Amacım provoke etmek değil. Bende bir öğrenciyim. Aynı protestoda haberim olsaydı hiç düşünmeden bende olurdum. Amacım sadece uyandırmak!!! Sesimin yettiğince, uzanabildiğim yere kadar sesimi duyurmak.

Haberi biraz araştırdığımda yandaş medyada 19 yaşındaki o kız için neler söylenmemiş ki. "19 yaşında kimden beydahlamış o çocuğu, hamile hamile protestoya mı gidilirmiş, ohh iyi olmuşmuş" daha neler neler... Herkes bazıları gibi susup oturmuyor diye, hakkını savunan insanlara söylenenlere bak. Helal olsun o arkadaşımıza. Ben gerçekten çok gururlandım o halde bile inandığının peşinden gitmesine...

Unutulmamalıdır ki, hamilelik bir hastalık değildir, toplumsal varlığınızı rölantiye almanız gereken bir durum hiç değildir. Haklarınızı aramak için uygun zaman ve koşulları ararsanız haksızlıklara boyun eğersiniz. Kimse kimseye hakkını teslim etmek için çaba sarf etmez, birey toplumdaki yerini ve haklarını kendisi alır. Bunların her zaman gümüş tepside sunulacağı sanılsa da bu çabalar kanlı ve acılı sonuçlanır. Yine dökülen bir kandan bahsediliyor hemde doğmamış bir bebeğin kanı, demokratikleşme söylemlerinin kapısı önünde demokratik bir hak olan gösteri yapma özgürlüğünün çok görüldüğü bir kadının bebeği.

Yaşı kimseyi ilgilendirmeyen bir kadın, "19 yaşında hamile mi kalınır" derken 12 yaşında berdele verilen kızları unutan zihniyetle dolu heryer. İçinde taşıdığı bebeğin kimden olduğu, kadının yaşı, işi gücü değil onların derdi, hükmedemedikleri yerin onları olmaması işin aslı. Onlar gibi yaşamıyorsa ölmeli herkes ve herkes onlar gibi yaşamalı, yaşamalı ki atlarını oynatabilsinler süslü cümlelerle sahte toplantı masalarında.
İnsanlığa sığmayacak olaydır bu. Zaten tv.de izlediğimde kanım dondu. Bir dağdan inen teröristlerin nasıl karşılandığına baktım, bir de protestonun yasal hakkı olan, pırıl pırıl öğrencilerin gördüğü muameleye baktım...
Orada kuzu kuzu RTE'yi dinleyen rektörlerin öğrencileri dışarıda polisten ölesiye dayak yerken, kendilerini nasıl hissettiklerini merak ettim. Bu konuda yazılacak inanin cok sey var. Ben sadece ATAM'dan sözlerle yazıyı tamamlayacağım. Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi, nasıl bu vatana kavuştuğunuzu unutmayın... Gerisi size kalmış...

"Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip etmeye söz vermişsiniz. İşte ben özellikle bu sözden çok duygulandım.Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu ? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani, yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... dinlenmemek üzere yürümeğe karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir."
"Her kafanın anlamaktan aciz olduğu yüksek bir varlıktır gençlik"

"Rica ile, merhamet dilenmekle bir millet ve devletin şeref ve istiklâli kurtarılmaz. Türk milleti, gelecek nesiller için bunu unutmamalıdır."

"Gençliğe Hitabe"


"Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol..."
RAHAT UYU ATAM, BİZ DAHA ÖLMEDİK...

3 Aralık 2010 Cuma

MÜZİK ENGEL TANIMAZ...

Bugün Dünya Engelliler Günü...

Geçen hafta işyerime bir davetiye geldi. Müşterim Vodafone'dan özel bir davet içindi.

1 Aralık 2010 Çarşamba akşamı Türkiye Vodafone Vakfı ve Düşler Akademisi'nin ortak projesi olan Social Inclusion Band grubunun özel bir konseriydi. Öyle güzel bir davetti ki keşke sizler de katılabilseydiniz...


Popçu Bengü ve Cahit Berkay da bu projeye destek olmuşlar. 3 görme engelli, 1 otistik ve bir de down sendromlu gencin oluşturduğu 5 kisilik orkestraya 4 tane de profesyonel müzisyen eşlik ediyordu.

Otistik olan arkadaşımız Kaan'a bayıldım. Hepsi cok iyiydi ama Kaan'nın işi daha zordu. Çünkü ellerine hakim olmakta zorlanıyordu. Ama inanılamayacak derecede ritim tutup, enstürman çalıyorlar.


En soldaki Kaan, yanindaki Emir ve en soldaki de Şilay.


Solda oturan Orhan ve sağdaki Ezgi.

Şunu söylemeliyim ki, onları ilk kez sahnede gördüğünüzde içiniz burkuluyor ama sonra onlarla gurur duyup hayata nasıl tutunduklarını görünce bu kez kendiniz için üzülmeye başlıyorsunuz, ne kadar boş yaşıyorum, nelere üzülüyorum diye.

Düşler Akademisi, engelli ve sosyal dezavantajlı gençler için yepyeni bir kariyer ve deneyim oluşturmayı öngören bir sanat akademisi. Ben o akşamdan sonra hemen Düşler Akademisi'nde gönüllü oldum. Siz de internet sitesinden gönüllü olabilir, derslerine girip onlara ve öğretmenlerine yardimci olabilir, akademideki atölyelerde uzman olduğunuz atölye çalışması varsa belki ders bile verebilirsiniz.



Ritim tutup onlara eşlik edelim diye ellerimize bir çift marakas verdiler. Hem eğlendik hem de hayatın başka bir yüzünü daha öğrendik... Siz de engel tanımayın ve destek olun...





 
Copyright 2009 Adam Olacak Fikirler. Powered by Blogger
Blogger Templates created by Deluxe Templates
Wordpress by Wpthemesfree